Bir tatil sabahına insan bugün şehirde ne var, sinema, caz, konser, söyleşi arayarak uyanmalı.
Maalesef uzun zamandır böyle bir soru pek yok hayatımızda.
Uyanır uyanmaz sosyal medyayla, haberlerle başlıyoruz güne.
Türkiye’nin mutlu sonla bitmesini istediği hikaye, hepimizin ortak hikayesi.
Akibetini merak etmemek ne mümkün!
Ama hikayenin gelip Öcalan’ı anlama sorununda düğümlenmesi de yeteri kadar üzücü!
Zerdüşt peygamber, yaklaşık MÖ 3600 yıl önce İran’da bir dini inanış kurdu ve bu din Pers, Med ve Sasani devletlerine MÖ 600 MS 700. Yüzyıla kadar egemen oldu. Bu dinin kutsal kitabı Avesta’dır. İran ve Hindistan’da birkaç bin kişi bu inancı hala sürdürüyor.
Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü yazdı. Bu seçimi, Zerdüştiğin ilk tek tanrılı din olması nedeniyle yaptı.
Sabah sabah nerden çıktı bu Zerdüşt diyeceksiniz haklı olarak.
Dünya bu topraklarda çıkmış Zerdüştiliği anladı, Türkiye hala Urfalı Öcalan’ı anlayamadı!
Öcalan ne buyuruyor acaba diye tartışıp duruyor!
O kadar zor mu ne dediğini anlamak?!
Elli yıldır PKK ve Öcalan’ı anlayamamış bir ülke sorunlarını nasıl çözecek?
Kendi isteklerini, muhatabının da isteğiymiş gibi göstererek, hatta muhatabını kendi isteklerini kabule zorlayarak gerçekleşmiş bir barış örneği yok dünyada.
Barış göze almaktır. Karşılıklı özveridir, helalleşmektir, yüzleşmektir, trajik bir tarihin yükünden kurtulmaktır, gelecek inşası için ortaklaşmaktır.
Gelin bizim çözüm sürecinde ortak isteklere bakalım:
Tek cümleyle Öcalan da devlet de, PKK de, şiddete ve teröre dayalı bir tarihi sona erdirmek istiyor. Çünkü şiddete bir yöntem olarak devam etmek hem devlet hem PKK için çıkmaz sokaktır, ve sürdürülebilir değil!
Türkiye için geçerli olan bu fikir, Suriye’de sürüncemede kalıyor. Sebebi Suriye’de bambaşka siyasi ve bölgesel şartların olması. Çok yazdık, çok söyledik. Suriye’de örgüt yöneticileri de defalarca deklere ettiler ki, Suriye’de sadece Kürtler değil, başka halklar, gruplar, aşiretler bile bir güvence hissetmiyorlar, haksız da sayılmazlar. Şiddet ve silah gelecek tahayyülünde varlığını koruyor. Sona ermesi için tek koşul var: Suriye’nin ademi merkeziyetçi bir ülke olması. Bugünden yarına gerçekleşecek bir durum değil bu, ama tarafların bu yolda ilerlemekte olduğunun da görülmesi ve güvenin güçlenmesi gerekir.
Öcalan’la üç saate yakın bir görüşme gerçekleşti.
Komisyon dahil tartışma devam ediyor.
Üç saatlik görüşmeden Meclis Komisyonunun DEM’in dahli olmadan ürettiği dört sayfalık bir metin, ama görüşmeyi gerçekleştirenlerin notlarından oluştuğu söylenen 16 sayfalık bir metin var. Hangisi Öcalan’ın ifade ettiklerini kapsıyor, bu bir türlü anlaşılamıyor. Halbuki üç saatlik ve dört kişi arasında geçen bir görüşmeden, eğer çay molası filan olmamışsa- ki olmamıştır muhtemelen- ortaya çıkacak metin 100 sayfadan aşağı olmaz.
Ses kaydı alındığı söyleniyor, çözülür ve bakılır çok mu zor?
Bu saatten sonra Öcalan’ın güvenliği sarsacak bir tek cümle kurmaz, sorun buysa eğer!
Tersine, güvenlik söz konusu olduğunda, Türkiye’nin İsrail/ABD kaynaklı güvenlik kaygısının en samimi ortağı! Örgütüne verdiği talimatlarda bu husus açıkça var.
Peki Türkiye Öcalan’ın hangi fikirlerinin bilinmesini istemiyor:
Tek cümleyle şu: Öcalan PKK’nin geçmişine karşılık bir gelecek talep ediyor ve bu gelecek Türkiye’yle de sınırlı değil, Suriye, İran hatta Irak’ı da kapsıyor.
Çünkü PKK, bugünkü Kürt örgütleri arasında PAN- Kürdizmi savunan tek örgüt!
PKK’nin Türkiye’de silahsızlanması konusunda hiç bir sorun yok devletle Öcalan arasında.
Sorun ya sonrasında ne olacak sorusunda düğümleniyor!
DEM Milletvekili Gülistan Koçyiğit, Öcalan’ın:
“ Biz önce devletle bir mutabakata varmıştık ama şimdi bir siyasal mutabakat arıyoruz. Ve gelen heyet olarak sizleri siyasal heyet olarak kabul ediyorum ve tarihi bir görüşmedir” dediğini söylüyor.
Siyasal mutabakatın ne olduğunu Türkiye’den ve Meclis komisyonundan gizleyerek deyim yerindeyse sümen altı ederek bir yere varılamayacağı çok açık değil mi?!
https://x.com/orhanmiroglu/status/1997228449463783879?s=46